Yalnızlar'dan (Tarık Buğra)
Mutluluğun bir ameleliği olduğunu kavrayamayan Hürrem ile Murat!
....Taksim-Harbiye arasını iki kere adımladı. Bir türlü karar veremiyor, daha doğrusu, her zaman olduğu gibi, karar vermeyi düşünmüyordu: Her zaman olduğu gibi şimdi de Murad Kervancı'yı düşünceler değil, istekler ve isteklerine karşı duran çekingenlikler, hayalden doğan ümitler ve bu ümitleri, doğuşlarıyla birlikte sarıveren endişeler tereddüde düşürüyordu.
....Bu yüzden arkadaşlarını, akrabalarını, anasını, babasını ve Hürrem'i kaybetmişti. Oysa, yani aslında, sadece bunlar için yaşamaktan hoşlanıyordu o: Bir şey olmak, bir şeyler kazanmak istemişse, onlara armağan edebilmek içindi bu. Anlayamadığı şey, kimsenin kendisinden Kaf Dağı yolculukları beklemediği ve istemediği idi. Aldanışı ve dramı, sevgilerini aşırı derecede yükseltmesinden ileri geliyordu. Sevgilerini, özellikle de Hürrem'i o kadar büyütmüştü ki, kaybetmesi önlenemezdi.
....Fransızların ünlü bir askeri vardı: Mareşal Lyautey. Mareşal emekliye ayrıldıktan sonra, Sömürgeler Sergisi'nin yüksek komiserliğine getirilmişti. Sergi kapandı, yani bu görevi de bitti. Eşine,dostuna; "Bakalım şimdi ne yapacağız?" diyor, onlar da; "Hükümet elbette size bir iş bulur" diye cevap veriyorlardı. Böylece epey zaman geçti ve Mareşal de, bu konuşmaların birisinde; "boyuna bulur bulur diyorsunuz. Azizim, bütün bunlar çok iyi şeyler; ama ben doksan bir yaşıma basıyorum. Eğer kendime yeni bir meslek yapmak istiyorsam işe derhal başlamalıyım" dedi.
Doksan bir yaş ve yeni bir meslek, yani hayatla yeni bir bağ kurmak için bu iştiyak! Hayatın fatihi olmak, hiç değilse hayat döküntüsü olmamak için işte bu iştiyak, bu idrak gerekti.
...."Düştüğün yerden bir avuç toprakla kalkacaksın" derdi: Bir kavgada yenilişi, bir kavganın kaybını ikinciye başlangıç yapmak ve yenilişlerden, kayıplardan birşeyler kurtarabilmek! Önemli olan bu hırs, bu irade, bu enerji idi. Hayat bu idi.
....Hüseyin bey acı acı güldü:
-ne kolay konuşuyorsun. Olur mu artık? İnsanın içinde bir şey vardır; bir şey. Kopar mı, kırılır mı, zedelenir mi? bir şey olur işte... Ondan sonra dünyaları versen de o, o ışığı, o cıvıltıyı bulamazsın artık. Artık olur mu?
....Sesi şimdi çok uzaklardan geliyor gibiydi; sanki çok uzaklarda ve görünmeyenlere, görülemezlere söylüyordu. Söyleyen de, sanki, kendisi değildi:
-şimdi külrengi bir boşluk içerisinde geçilecek çok uzun bir yolumuz var. Dürüst ve çok cesur olmamız lazım. Hazır hiç bir şeyimiz yok. hiç bir şeyimiz kalmadı: Adem ile Havva gibi. Sustu. için çekti. Sonra;
-bütün duyguları yeniden keşfetmemiz, yeni bir dünyanın... ve hayatın ameleliğini yapmak zorundayız. Adem ile Havva gibi. Kendisini -hiç istemediği halde- tutamadı, gene içini çekti:
-renksiz sınırsız bir boşluk! Bir boşluk içindeyim dedin. Renksiz, sınırsız... ve.. elbette, korkunç bir boşluk. İkimiz için de. Ve bir hiç için. Bizi saran ve içimizi kaplayan bu boşlukta el ele.. dürüst ve cesur.. yeniden olmak için! gene sustu. ama az sürdü bu sefer. Silkindi. Sesi de değişmiş, gücünü ve inancını bulmuştu;
- Ben, dedi, bu kaderden yılmıyorum. Sen de, gözün kesiyorsa, yapabileceksen bu ameleliği, gel.