7 Mayıs 2015 Perşembe

Çerkes Aşkı "Adıge Şuleğu"


Çerkes Aşkı "Adıge Şuleğu" (Halit Kakınç'tan)  


Nasıpır sşuzım qıdak'o (Mutluluk kadınla birlikte gelir)

Özgür yaşama dileği dışında bir suçları yoktu.


Elbruz, boğazlarına kadar gelen suyun üstünde kalmaya çalışarak karısına ulaştı. Kucakladı. Nefes alabilmesi için yukarıya kaldırdı.
"Uğraşma sevgilim.." diye fısıldadı Blena kulağına... "Ne yapalım, buraya kadarmış. Savserıko'yu görmemiz de kısmet değilmiş. İlk karşılaştığımız anda gönlüme düştün, bunu bilesin. Birbirimize doyamadık. Ama inan bir gün yine buluşacağız. Seni seviyorum Elbruz.."
Cennet ül-Harib sulara gömülürken, bir erkek sesi karıştı Karadeniz'in azgın dalgalarının arasına:"Ben de seni seviyorum Blena.."

_______

...Ama işin özeti şu: Çerkes sürgünü, 19. yüzyılın Kızılderelilerden sonra en büyük ikinci soykırımıdır! Olay, seçme hakkı fiilen ortadan kaldırılmış bir halkın zorla sürgün edilmesi, bu sürgünün soykırıma dönüşmesi olayıdır.

...Bu  çerçevede İngiltere, 'evrensel bir Rus krallığı' kurma motivasyonuyla hareket ettiğine ve Ortadoğu'daki İngiliz çıkarlarına açık bir tehdit oluşturduğuna inandığı Rusya'nın Osmanlı egemenlik alanına yönelik saldırılarına karşı Osmanlı İmparatorluğu'nu tahkim etme stratejisini bir devlet politikası olarak benimsedi. Böylece Osmanlı'nın siyasi bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması biçiminde ifadesini bulan ve daha sonraları İngiltere'nin Şark Meselesi'ne dair geleneksel politikası olarak adlandırılacak olan Palmerstonizm, İngiliz dış politikasının kırmızı çizgilerinden biri olarak hem Tory'ler hem de Whig'ler (Muhafazakarlar ve liberaller) tarafından bir yüzyıla yakın uygulandı.

...Rusya, 80 yılı aşkın bir süredir dünya yaratıldığından beri bizim evimiz ve yurdumuz olan Çerkesya'yı işgal etmek ve bizleri kendisine tabi kılmak için her türlü gayrimeşru yola başvurmaktadır. O Rusya'dır ki, çocuklarımızı, çaresiz kadınlarımızı ve yaşlılarımızı mezbahalık koyunlar gibi kesmekte, kafalarını süngülerle kavun doğrar gibi doğramaktadır.

...Babıali ancak 1864 yılının yaz ve sonbahar aylarında yani kitlesel Çerkes göçünün başlamasından uzunca bir süre sonra göçmenleri Trabzon ve Samsun'dan alıp imparatorluğun çeşitli bölgelerine yerleştirmeyi başardı..

...İşte olay bu kadar basit, evlat. İsmet Paşa, Ethem bey'i (Çerkes Ethem) ikinci adamlık konusunda kendisine rakip gördü ve usta bir politikayla defterden sildirdi...

...İkinci adamlığı elinden kaçırmamak  ve pozisyonunu kaybetmek istemeyen İnönü'nün ayak oyunlarına yenik düşen bu talihsiz kahraman, Cumhuriyet Türkiye'sinde etkinliğini koruyup da görev alabilseydi, 'İnönü dönemi' 'Ethem dönemi' olarak geçerdi tarihe.. İsmet İnönü'nün korkak politikalarının yerine cesur politikalarla Misak-ı Milli bile gerçekleşmiş olabilir, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminde Oniki Ada teslim alınabilir, yaşanan kişiliksiz politikalar hiç yaşanmayabilirdi.

_______

...'Ne ekersen onu biçersin' sözü bunun ifadesidir. İyi, yani pozitif yüklü titreşimler taşıyan bir düşünce yayını geri dönüş şoku olarak beklenmedik mutluluk, iç huzuru, kısa da olsa bir bilinç aydınlığına neden olur. 
Olumsuz yüklü titreşimler taşıyan bir düşünce yayını ise geri dönüş şoku olarak derin sıkıntılar, kaygılar, bedensel rahatsızlıklar meydana getirir. Evrende hiçbir etki yok olmaz.

...Sadece bizim Samanyolu'nda bile milyarlarca yıldız sistemi olduğunu biliyoruz. Evrenin sonsuzluğunu düşünürsek, Samanyolu'nu benzetsek benzetsek bir kibrit çöpüne benzetebiliriz.

...Çıkan sonuç şu: Olasılık hesaplarına göre şu anda bilinebilir evrende içinde canlı yaşam barındıran 100 milyon kadar gezegen mevcut.
_______

..."Bu beş dakikanın dördünü seninle geçirirdim Blena'm... Her ne kadar Çerkes erkeklerine ağlamak yakışmasa da, son bir dakikasında hüngür hüngür ağlardım.. Yanlış anlama sevdiğim, öleceğim için değil, bir daha seni hiç göremeyeceğim için ağlardım.."

______

...Osmanlı'ya ve Avrupalı devletlere iletilecek mesaj belliydi: "Dağlılar, korkunç Rus saldırılarını bir başlarına karşılamak zorunda kalıyorlardı... Avrupa'nın en büyük ve en vahşi ordusuyla boğuşmak durumundaydılar. Daha da kötüsü, bu gemi azıya almış olan Rus ordusunun yakıp yıktığı yerler, bu orduyu izleyen çapulcu Rus Kazaklarından meydana gelen birliklerin talanına bırakılıyordu. Ruslara karşı direnen ve kimi zaman dağlara sığınmak zorunda kalan Adıgelerin verimli arazileri ve köyleri, savaş artıkları, değerli atları; Rus kaynaklarında bile leş yiyen hayvanlara benzetilen Rus Kazakları tarafından yok ediliyor, çalınıyor ve satılıyordu.

...Taraflar anlaşamadılar. Çar II. Aleksandr, talepler üzerinde konuşmadı bile. Elbruz'un tahmini doğru çıkmış, niyeti belli olmuştu. Niyetini saklamaya da hiç gerek görmedi:
"Buyruğum nettir, kesindir. Bütün nüfusunuzla birlikte, dağları terk edeceksiniz. Ya Kuban Irmağı boyundaki bataklıklı ovalara yerleşmeyi kabul edeceksiniz ya da hep birlikte Osmanlı diyarına göç edeceksiniz! Seçiminizi yapınız!"

...Kendisiyle ilgili olarak alınan bilgilere göre donanmayı güçlendirmeye çalışıyor, Batı'yla ilişkilere son derece önem veriyordu. Ekibin ümitvar oldukları şey, Sultan Abdülaziz'in altı eşinin istisnasız altısının da Çerkes oluşlarıydı.

...Yaşlılar, Avrupa'yı tartışırlarken epey kulak misafiri olmuştu Elbruz. Polonyalı milliyetçilerin dinsel ve mezhepsel faktörler önemli ölçüde kafalarını karıştırıyordu. Çerkeslere bu kadar yakın ilgi göstermelerinin de ek bir nedeni olmalıydı: Düşmanımın düşmanı, dostumdu. Ve düşman ortaktı: Emperyalist Çarlık Rusyası.

...Öyle ya aynı soydan gelmiyor, aynı dili konuşmuyorlardı. Kökenleri de kültürleri de tamamen farklıydı. Üstelik Hırıstiyan'dılar. Hem de dinlerine çok önem verdikleri söyleniyordu. Polonya, komşuları Almanya ve Rusya arasında sıkışmış kalmış, tarihi boyunca bir o tarafın bir bu tarafın işgaline uğramıştı. 200 yıldan bu yana da Çerkesler gibi, yabancı ülkelere göç veriyordu. Ve göçmenlerin büyük bir kısmı, Paris'e yerleşmişlerdi. 1830-1832 Kasım Ayaklanması'ndan sonra, Paris'e ilticalar zorunlu olarak daha da hızlanmıştı.

...İstanbul'da 1830 Polonya Ayaklanması sırasında hükümet başkanı, daha sonra da Polonyalı sürgünlerin siyasi lideri olan Prens Adam Czartoryski tarafından 1842 yılında kurulmuş bir köy var. Köyün adı kurucusunun adı olan Adam'dan dolayı Adampol (Polonezköy).

...1864 Mart ayında Tuapse Irmağı üzerinden 30 bin kişi, Anapa, Novorosisk ve Cuba gibi yerlerden de 50 bin kadar kişi gemilerle Türkiye'ye göç etti. Bir o kadarı da Türkiye'ye gitmek üzere Vıbıh ve Ciget topraklarında bekliyordu.

...Gemide hastalanan olursa, hemen denize atıldıkları rivayet ediliyordu. Denize atılan ve daha sonra suyun üzerine vurmuş olan cesetleri takip ederek geminin izlediği rotanın rahatlıkla görülebildiğine ilişkin hikayeler anlatılıyordu.

...Tekneye Tuapse'den bineceklerdi. Yollar ah o yollar... Neler yaşamadılar, nelere şahit olmadılar ki o yollarda. Ölmüş bebeklerini elbiselerinden kopardıkları parçalara saran anneler gördüler yol kenarlarında... Cesetler ve can çekişenler.. Hayvanlara bile reva görülemeyecek muamelelere maruz kalmış insan yığınları.. Son bir umuda doğru sürüklenen canlı ölüler.