22 Aralık 2014 Pazartesi

Reha


Reha (Nurettin Topçu'dan)

Reha, benim muzdarip hayalim Reha!

Asıl kuvvet yaşatmak, gülmek ve ızdırabı tanımamaktır.

Küçüklüğümün bazı zamanlarını geçirdiğim bu yerleri şimdi tatlı bir hülya lezzeti arasında görüyordum. Yeşil bahçeleri, ağır, dalgın sükünuyla ebedi akşamlara açılan ince füsunu içinde hayalimde canlanan Kızıltoprak'ı düşünüyordum. Teyzemin sevimli yuvasında yine eski çocukluğumu yaşayacağım. Teyzem yine eski annem olacak. Şimdi hayalimde sade Kızıltoprak, ihtiyar teyzem, bir de hazin, sevimli, mükedder bir yüz var. Reha, bu kışın bitip tükenmeyen gam gecelerinde benim muzdarip bir hayalim oldun!

...Gözlerim kamaşıyordu. Birdenbire karanlıktan aydınlığa çıkmış gibi bu her tarafında gizli akisler çıkaran akşamın içinde kalmıştım. Sanki birdenbire çekilen güneşten beyaz ve yarı karanlık akisler kalmış, serin ve uğultusu sönmüş bir deniz ortasında durmuştum. Kararan yolda bütün kapılar kapanıyordu. Pencereler karanlığa bakan gözleri içeri çevirmiştiler. Ta uzaklarda başlarını indiren dağlara ve ufuklara doğru sinen tepelere kadar her şey sessizdi. İçimdeki derin ve korkulu yalnızlık eski bir ağrı gibi yine uyanmıştı. Bastığım yerler karanlığa doğru kayıyordu. Adeta titriyordum. Yalnızlık... Evet beni her akşam karanlığında, her karanlık kış gecesinde yakalayan acaip ve muammalı dev... Onun tırnaklarının kalbimi böyle didik didik etmesinde artık marazi bir zevk duyuyorum. Gözlerim karanlıkta dolmuştu ve ben kinle dolu idim. Her şey gözünü yumdu ve ben bir mezarlıkta dolaşan hayalet gibi kendi kendimden korkmaya başladım. Ne arıyorum? Fakat hala gözlerimde bir şey, bir varlık, meçhul bir gölge bekleyen o müphem ve sıtmalı ümit yaşarıyor.

...Ayın pencereden giren aydınlığı karşısındaki beyaz yastığa kadar uzanıyor. Oradan kıvrılıp kayarak koltuğun arkasına düşen aydınlık parçaları düşünen yüzler gibi açılıyor. Sessiz gecenin ninnisiyle uyuyan ay uzak bahçelerin karanlığından sıyrılarak sinsi bir gölge gibi gittikçe yaklaşıyor. Bu gece sessizliğinden korkan ay! Neden solgun yüzünde gizli bir endişe ürperiyor? Boşluğa bakan yaprakların fısıldaşan pırıltıları seni neden düşündürüyor? O yaprakların altında gizlenen karanlık... Dün gece neydi o? Oradan geçerken niçin korkuyordum? Minnetle şükranın ebedi bir ateşle yaktığı gözlerim artık bir şey görmüyor: "İnanıyorum". Bu söyleyen dudaklar değil, o bir ruh idi. Reha'nın gözlerini değil, kalbini görüyordum.  O, minneti ebedileştiren kalbin bakışı idi. O minnet edebi idi, o şükran ölmeyecek idi. .... onda da ebediliğin ümitsizliğini, ızdırabın, yalnızlığın ezasını duyan bir düşünce var. Yalnızlık, bu o kadar acı.. Reha da şimdi yalnız, odasının karanlığında uyuyor. Kim bilir, belki de derdini uyutuyor. Reha yalnız, Reha kimsesiz. Bu gecenin karanlığında yaralı bir kuş.. Çırpınamıyor, uçamıyor.

...Bursa'ya geldiğimin haftasında, bir gün Reha'nın buradaki kardeşinin oturduğu yerden geçiyordum. Reha'nın anlattığı yerde taştan, büyük ve eski bir evden bir genç kadının çıktığını gördüm... bu çıkan kadın Reha idi...arkasını dönüp bakmasını bekliyordum...
Şimdi her gün oraya gidiyorum. Büyük, taş evin siyah ve yüksek pencerelerinden bir hayalin hemen belireceğini bekliyorum. O pencerelerin üstünden mor renkli bulutlar bir deniz dalgasına tutulmuş gibi uzaktan fırtına sesleri çıkararak uzaklaşıyor; kargalar vahşi kahkahalarla öterek geçiyor ve ben elbette o görünecek diye öyle orada bekliyorum.

...Ben bu kadın kadar kavi ruhlu değilim. Aczim içinde inlemeyi kuvvet sanıyorum. Asıl kuvvet yaşatmak, gülmek ve ızdırabı tanımamaktır.