7 Kasım 2016 Pazartesi

Çekirge Etkisi




Çekirge Etkisi (Gary A. Haugen & Victor Boutros'den)


Eğer yoksulluğun hüküm sürdüğü bir yerde tecavüz, zorla çalıştırma, alıkoyma, arazi gaspı ve kolluk gücü istismarı sıradan bir hal aldıysa oradaki insanlara yardım etmenin ilk adımı, kamusal adalet sistemini güçlendirmek olmalıdır.


...Gelişmekte olan dünyada 3 şehirli insandan biri gecekondu mahallesinde yaşıyor; bu da demek oluyor ki Laura gibi sefil ve tıklım tıklım gettolarda, arazi üzerinde sağlam bir mülkiyet hakkı olmaksızın yaşayan bir milyara yakın insan var (birleşmiş milletler hesaplamalarına göre 828 milyon). 

...Yoksulluğun azaltılması eğilimlerine bakıldığında, soru: bardağın yarısı boş insanı mısınız, yoksa bardağın yarısı dolu insanı mı?
Yoksulluk oranları: Günde 2 dolara yaşayan insanların mutlak sayısı, ki bu çok zorlu bir yoksulluk, 1981'de 2,59 milyardan 2008'de 2,47 milyara çok az oynamış ve 2015'te yine 2 milyar. Öte yandan, 1981'de gelişmekte olan dünyada koskocaman bir % 70, günde 2 dolardan az parayla yaşıyordu; ki bu 2008'de % 43'e indi.
Sağlık: Her yıl 5 yaşının altında 7,6 milyon çocuk önlenebilir ve tedavi edilebilir nedenlerden (çoğunlukla yiyecek ve tıbbi bakım mahrumiyetinden) ölüyor. 
Su: 780 milyon insanın, hayatın en temel yapı taşı olan temiz suya erişimi yok. Fakat 1990'dan itibaren, kendilerini sadece hasta eden ve öldüren suyu olan 2 milyar insan temiz suya erişim kazandı.
Açlık: Dünyada yaklaşık bir milyar insan aç kalıyor ve gelişmekte olan dünyadaki insanların % 16'sı besinsiz.
Eğitim: Dünya çapında 67,5 milyon çocuk hiç okula gidemiyor ve 775 milyon yetişkin okuyup yazamıyor.
İskan: 100 milyon evsizle birlikte standardın altında barınan 1,6 milyar insan var.

...Yoksulluğun bu bahsettiğim boyutu şiddettir; sıradan, gündelik, talancı şiddet. Dünyamızın işlediği şekliyle yoksul insanlar, yoksullukları sebebiyle, yalnızca açlığa, hastalığa, evsizliğe, cahilliğe ve olanak azlığına değil; aynı zamanda şiddete karşı da korunmasızdır. Şiddet de aç, hasta, evsiz ya da işsiz olmak kadar yoksulluğun bir parçası. Çoğu zaman yoksul insanların en çok endişe duyduğu sorun şiddet. Her şeyden önce yoksulluklarının esas sebeplerinden ve yoksul kalmalarının başlıca sebeplerinden birisi.

...Yani eğer kendinizi güvende hissediyorsanız bunun sebebi koruyucu hizmetlere para ödemiş olmanızdır; ya özel güvenlik yoluyla doğrudan ya da hukuki yaptırım ve kamu güvenliği sistemini destekleyen vergiler yoluyla dolaylı olarak. Eğer bu koruyucu hizmetler iyi çalışıyorsa, onlar hakkında neredeyse hiç düşünmezsiniz ve şehrinizdeki insan nüfusunun aslında hukuk ve düzenin zorlayıcı sisteminin eksikliğinde, muazzam boyutlarda talancı şiddet kapasitesi olduğunu genellikle unutursunuz. Muhtemelen sizi şiddetten koruyan güçler, karşılığında makul bir ücret ödediğiniz cazip bir ilaç gibi işliyordur. 
Etkili bir kamusal hukuki yaptırım hizmeti için para ödeyemeyecek kadar yoksul bir toplulukta yaşıyorsanız ne olacak? Üstelik özel güvenlik hizmetini karşılamaya yetecek kadar paranız da yoksa? O halde kaba kuvvete karşı savunmasız kalırsınız ve kurban edilmeniz an meselesidir. 
Artık insan doğasının sınırlarını zorlayan kaba kuvvete dikkat etmiyoruz ve bu yüzden de yoksul topluluklar için acilen şu soruyu sorarak kolları sıvamıyoruz: Bu insanlar nasıl şiddetten korunacak?

...Rakamlar olağanüstü. Dünya genelinde üç kadından biri hayatı boyunca en az bir kere dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış, ya da farklı bir şekilde suistimal edilmiş. Kadınlara ve kızlara karşı şiddet oranları yoksul kadınlar arasında daha da yüksek. Araştırmalar gösteriyor ki; Etiyopyalı kadınların % 49'u, Perulu kadınların % 62'si, Hintli kadınların % 35'i, Brezilyalı kadınların % 34'ü saldırıya uğrayacak.

...Özellikle şunu belirtmek gerekir ki, gelişmekte olan dünyadaki kadınlara ve kızlara karşı tüm bu şiddet (eş dayakları, töre cinayetleri, asitle yakmalar, çocukların zorla evlendirilmesi ve kadın sünnetinin hepsi) meydana geldiği ülkelerin hepsinde yasalara aykırı. Bununla birlikte, bu yasalar basbayağı yürütülmüyor.

...Dünyada sahiden de kar amaçlı çok büyük bir tecavüz işi olduğunun farkına varmak çok düzensiz bir düşünce; ancak bu insan doğasının dağınıklığı ve dünyanın gerçekteki hali. Dünyada her gün, para için gerçekleşen milyonlarca tecavüz ve cinsel taciz eylemi var; ticari bir işlem olarak. Her gün ticari bir işlem kapsamında tecavüze ya da cinsel tacize uğrayan milyonlarca insan var. Her gün bu tecavüzler ve cinsel istismarlar için para ödeyen milyonlarca, buna olanak sağlayan ve bundan kar eden yüz binlerce insan var.
Güvenilir ve ihtiyatlı küresel seks ticareti tahminleri gösteriyor ki, zorla ticari cinsel sömürüde tutulan 4,2 milyon ila 11,6 milyon arası insan var. Bu insanlar, müşterilerin bedelini ödediği cinsel eylemlere tahammül etmeye kuvvet ve baskı yoluyla mecbur bırakılıyorlar. Dünya çapında seks ticaretinde köle olarak adlandırılabilecek en azından 3 milyon kadın ve kız (ve çok az sayıda erkek çocuk) var. Bu sayı 18 yaşının altında olan ve genelevlerde çalışmaya anlamlı bir şekilde rıza göstermeyen daha milyonlarcasını da içermez. 
Her yıl fuhşa zorlanan en az 1 milyon ve dünya çapında fahişelik yapan muhtemelen toplamda 10 milyon çocuk var. UNICEF bize seks ticaretinde, cinsel şiddete tahammül etmek zorunda bırakılan 2 milyon çocuk olduğunu söylüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün tahminine göre, yalnızca Hindistan'da yaklaşık 2,3 milyon kadın ve kız kendi rızaları dışında fahişelik yapmaya zorlanıyor. Sonra, bu şiddetle dayatılmış cinsel eylemler için para ödeyen insanlar her gün milyonlarca artıyor.

... Yoksullar, bu aldatmaca planlarına karşı özellikle hassas oluyorlar çünkü ekonomik durumlarının çaresizliği onları ve onların ebeveynlerini güvensizliklerini askıya almaya, kuşkularını bir tarafa koymaya ve büyük riskler almaya daha gönüllü kılıyor. Kolayca tahmin edilebilir sebeplerden ötürü, tüm bu hassasiyetler yoksul bir kız çocuğu için büyük ölçüde artıyor.

...İşte bu, görüş alanımızın ötesinde, içinde yoksulların yaşadığı dehşet ve kanunsuz şiddetin gizlenmiş dünyası. Dıştakiler; işlek bir tuğla fabrikası, saygın iş adamları, kazanç sağlamak amacıyla çalıştırılan işçiler, yakın okullar ve klinikler ve Hindistan'ın ekonomik mucizesini görecektir. Bu dıştakilerin gerçek, yani, işçilerin köle, işadamlarının ise azılı suçlular olduğu, okulların ve kliniklerin köle olarak tutulanlar için acımasız ve erişilemez bir alay olduğu ve ekonomik kalkınma mucizesinin şiddet altında yaşayan yoksul insanlar için geçerli olmadığı hakkında hiçbir fikri olmayacak. 

...Tekrar tekrar, dünyanın her yerinde, gelişmekte olan dünyadaki ana fikir aynı: Küresel yoksul için en çok nüfuz ve istila eden cezai ve talancı varlık, çoğu kez kendi kolluk kuvvetleri. Yoksulların Sesleri'nin yazarları raporlarını sonlandırırken, şu şekilde bitirdiler:"Yoksul insanlar polisi bir baskı faktörü olarak görüyor, koruma değil. Yoksul insanlar adalet ve polis korumasının yalnızca pahalı işler, zengin insanlar ve bağlantıları olanlar için olduğunu söyledi."

...Fakat birkaç saat içinde hepsi yok olmuştu. Muazzam bir kara bulut St. Clair'e girmiş, arazinin üzerine çullanmış ve mahsulatı ve bitki örtüsünü son santimetre karesine kadar yok etmişti. Çiftlik aileleri çaresizce barınaklarının arkasına sinerken, inşa etmek için uğraşıp didindiklerinin tamamını insanlık tarihindeki en büyük çekirge istilası harap etmişti. "Yere yakın olan her buğday, keten ve mısır tanesi yenmişti. Patatesler ve tüm sebzeler de aynı muameleye maruz kalmıştı. Tahrip, yürüyüş yollarının üzerindeki çiftçilerin burunlarının dibindeydi ve açlık yüksek sesle kapılarını çalıyordu."
1875'te, 27 milyon ton ağırlığındaki trilyonlarca çekirge Amerikan Orta-Batısı boyunca yaklaşık 520 bin km²'ye üşüştü ve her şeyi yedi, her gün 2,5 milyon insanın yiyeceğinin eşdeğerini tüketerek. Verimli bahçeler ve koca tarlalar dolusu bereketli mahsul birkaç saat içinde çorak çöllere dönüştü. Çekirgeler, çit direklerini ve evlerin boyalarıyla dış cephe kaplamalarını yediler. Canlı koyunların sırtlarındaki yünleri ve dışarıda çamaşır iplerinde bırakılan giysileri yediler. Aileler aceleyle bahçelerinin üzerine battaniyeler attıklarında, çekirgeler battaniyeleri silip süpürdüler ve sonra midelerini bitkilerle tıka basa doldurdular. Yerleşimciler, tahıl veya yem sağlayamadıkları ineklerinin ve diğer çiftlik hayvanlarının ölümlerini izlediler ve yalnızca ekmek ve suyla geçinmeye mecbur kaldılar. O zamanın gazetelerinden biri, "Parasının tamamını harcamış olan toprak sahiplerinin...şimdi yiyecek hiçbir şeyleri ve hiç paraları yok, hayvanları açlıktan ölmüş"haberini yaptı.
Çekirgeler gelmiş ve her şeyi yok etmişlerdi. Yoksullaşmış olan bu ailelerin tüm sıkı çalışmalarının, fedakarlıklarının ve gayretlerinin önemi yokmuş. Devletin bedava toprak vermesinin bir önemi yokmuş. Komşuların yardımlarının ve ülkenin öteki tarafından iyi dileklerde bulunanların önemi yokmuş. Hatta her şeyi yiyip bitiren çekirgelerin saldırıları nedeniyle "yılların işinin ve sevgisinin on gün içinde gittiğini" görmüş olanlar için, dışarıdakilerden gelen yardım sesi "şaka gibi geliyordu."
ÇEKİRGELERE UYANMAK
Aynı şekilde bizim dönemimizde de, yoksulları yok eden ve onları soyan kaba kuvvete değinmeden, ekonomik kalkınmayı teşvik etme ve gelişmekte olan dünyadaki yoksullar arasında yoksulluğu dindirme çabaları "şaka gibi gelebilir." Laura ve Yuri'ye, okula gitmeyi çok tehlikeli hale getiren cinsel şiddete değinmeden okul vadetmek şaka gibidir. Caleb'e iş eğitimi ya da Bruno'ya kemer işi için kredi vermek, fakat onları işlerini kaybetmelerine neden olacak olan rastgele hapse atılmalara karşı korumamak şaka gibidir. Susan'ı kendi arazisinden zorla atılmasına karşı korumamak ancak o arazisindeki mahsulün verimini arttırması için ona aletler, tohumlar ve eğitim vermek şaka gibidir. Laura ve Mariamma'ya AIDS ve güvenli cinsel tercihler yapma eğitimi vermek, ama kadınların seçim yapma şanslarının olmadığı gecekondu mahallelerine ve tuğla fabrikalarına değinmemek şaka gibidir. Gopinath'ın köle olarak tutulduğu bölgeye taşra hastanesi kurmak, ama taşocağını terk ederek ölmekte olan çocuğunu doktora götürmesine izin vermeyi reddeden güçlere değinmemek şaka gibidir.

...Dokuz Afrika ülkesinin birleştirilmiş olarak 114 milyondan fazla nüfusu var ve aralarından yalnızca 2550'si avukat; ABD'nin nüfusu yaklaşık 600 bin olan Vermont eyaletinde çalışan avukat sayısıyla aynı. Nüfusu 42 milyon olan Tanzanya'da, ülkenin 21 bölgesinin çoğunluğunda hiç avukat yok. 
Amerikalılar bu rakamları okuyacak ve muhtemelen avukatlardan kaçmak için kırsal Afrika'ya taşınma esprisi yapacaklar; ve hepimiz espriyi anlıyoruz. Fakat Lackson'ı şahsen tanıyor ve 6 yıl boyunca yalnızca dosyasını bulacak bir avukatı olmadığı için o Malavi hapishanesinde çürümenin onun için nasıl bir şey olduğunu biliyor olsaydınız, espriler aşırı şişman bir insanın Güney Sudan'a kıtlığın ortasına gitmekle ilgili espriler yapması kadar komik olurdu yalnızca. Aşırı şişmanlık da beslenme yetersizliği de gerçek sağlık krizleri; çağımızda insanları ayıran iki ayrı dünyevi sistem olan bolluk ve yoksunluğu ortaya koyuyorlar sadece.

..."Gelişmekte olan dünyadaki cezai adalet sistemleri neden yoksulları şiddetten korumakta bu kadar sefil bir şekilde başarısız oluyor?" sorusuna Dhillon'un verdiği yanıt dolambaçsızdı. O sistemler asla sıradan insanları şiddetten korumak için tasarlanmamıştı; sömürgeci hükümdarları sıradan insanlardan korumak için tasarlanmıştı. Dahası, bugün o sistemler sıradan vatandaşları şiddetten korumadığında şaşırmamalıyız, çünkü insanları korumak için yeniden düzenlenmediler hiç.


31 Temmuz 2016 Pazar

Cebelavi Sokağı'nın Çocukları


Cebelavi Sokağı'nın Çocukları (Necib Mahfuz'dan)

Bizi hiçbir zaman görmeyen ve hiçbir zaman göremediğimiz bir büyükbabamız olması hüzün verici değil midir? Bizler pislik içinde yaşarken, onun kendini o konağa kapatması tuhaf değil midir?


...Üzüntüsüyle başa çıkıp işi o kadar iyi öğrendi ki Balkiti'yi bile şaşırttı. Çölde gece gündüz, bıkıp usanmadan alıştırma yaptı. Günlerini, haftalarını, aylarını bu işe ayırdı, azmini kaybetmedi, yorgunluğun kendisini alt etmesine izin vermedi. Mahallenin tüm sokak aralarını öğrendi, yılanlara alıştı. Gösterilerini binlerce çocuğa sundu, başarının ve kazancın tadını çıkardı.

..."Başkalarının kötü durumundan zevk almak saygınlığımıza yakışmaz!" diye onu tersledi Cebel.

...Cebel'in halkının vakıftaki payını aldığı gün, unutulmaz bir gündü. Cebel, zaferine sahne olan evin avlusuna oturdu ve El Hamdanlar'ı çağırttı. Tüm aile bireylerini saydı, parayı aralarında eşit bir şekilde böldü, kendini de herhangi bir ayrıcalığa tabi tutmadı. 
Belki de Hamdan bu eşitlikten çok memnun değildi, ama duygularını dolaylı olarak ifade etti. "Kendini dolandırmak adaletli değildir!" dedi Cebel'e.
"İki pay aldım, benimki ve Şefika'nınki," dedi Cebel, kaşlarını çatarak.
"Ama sen bu mahallenin önderisin."
"Bir önder, halkını soymamalıdır,"dedi Cebel, herkesin duyabileceği bir sesle.
"Aramızda bir kahvehane sahibi, bir seyyar satıcı, bir de dilenci var herkes nasıl eşit olsun? Bu kuşatmaya ilk meydan okuyan bendim ve Kidra tarafından kovalandım. Seni sürgünde ilk bulan bendim, ondan sonra ilk destekleyen de bendim, diğer herkes bu konuda çekimserken!"
"Kendini öven insan yalancıdır," diye bağırdı, giderek öfkelenen Cebel. "Allah'ın huzurunda yemin ederim, senin gibi insanlar acı çekmeyi hak ediyor."

...Hamdan, Cebel'in öfkesini dindirmek için onunla yumuşak bir sesle konuştu. "Dabis parayı Kabalha'ya iade edecek."
"Ona önce gözünü iade etsin!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı Cebel.
Kabalha ağlıyordu.
"Gözünün görmesini sağlamak mümkün olsaydı keşke" dedi Şair Rıdvan, kederle.
Cebel'in yüzü gürleyen, şimşekler çakan gökyüzü kadar karanlıktı."Ama kaybedilen göz karşılığında göz almak mümkün"
Dabis endişeyle Cebel'in yüzüne baktı, parayı Hamdan'a verdi. "Öfkeden aklımı kaybetmiştim. Onun canını acıtmak istemedim!"
Cebel Dabis'in yüzüne uzun uzun baktı, gazap içindeydi, sonra korkunç bir sesle konuştu. "Göze göz, suç işleyen kaybeder."
Hamdan konuşmak üzereydi ama önce Cebel konuştu."Cebelavi sizi birbirinizle kavga edin diye seçmedi. Hayatımız ya düzene ya da herkesi ortadan kaldıracak olan karmaşaya dayalı olacak. Sen de bunun için gözünü kaybedeceksin, Dabis"
...
"Sizi korkaklar, sizi kötü kalpli insanlar!" diye bağırdı Cebel. "Allah şahidimdir, çetelerden nefret etmenizin tek nedeni, size karşı olmalarıydı. En ufak bir güce sahip olduğunuz zaman başkalarını taciz etmekten veya onlara saldırmaktan hiç çekinmiyorsunuz. İçinizde, ta derinlerde gizlenen şeytanlardan kurtulmanız için tek çare, onları merhametsizce bastırmanızdır! Ya düzen ya da karmaşa!"

...Cebel'in devrinde dürüstlük ve güvenlik hüküm sürdü, Cebel, yolundan asla sapmadan, bu dünyadan ayrılana kadar halkının arasında adaleti ve düzeni temsil etti.
...Kendini zorbalıktan, çetecilikten, haraç kesmek ve uyuşturucu ticareti vasıtasıyla elde edilen zenginlikten uzak tuttu. Halkına adalet, güç ve düzen konusunda örnek teşkil etti. Sokağımızdaki başka insanlarla ilgilenmediği doğrudur. Belki de, halkının yaptığı gibi, onları gizliden gizliye küçümsedi ya da hor gördü, ama onlara hiçbir zaman haksızlık etmedi, zarar da vermedi, herkes tarafından örnek alındı.
Sokağımızın baş hastalığı olan unutkanlık olmasa, bu iyi örnekler boşa gitmezdi. Ama unutkanlık sokağımızın vebası gibidir.

...Korkuya kapılan vekilharç ve adamları casuslarını her yere göndererek evleri ve dükkanları arattılar, insanlara en ufak kabahatlar için bile acımasız cezalar dayattılar. İnsanları baktıkları, şaka yaptıkları veya güldükleri için sopalarla dövdüler, sokak kabus gibi bir korku, nefret ve zulüm atmosferine katlanmak zorunda kaldı. Ama halk bu zorbalıklara sabırla katlandı. Umutlarına tutundular, zulme uğradıkları zaman da şöyle dediler: "Gecenin ardından gün nasıl doğuyorsa adaletsizlik de bir gün son bulacaktır. Zorbalığın ölümünü de göreceğiz, ışığın ve mucizelerin doğuşunu da."